27 Ağustos 2010 Cuma

3000 Liraya Albüm

Hani insanların zaafları üzerinden para kazanan kimi uyanıklar vardır; bazen internette ya da sokak ilanlarında rastlıyorum: “Romanınız mı var, getirin basalım, meşhur bir yazar olun…” Olayın alt metni ise şu: “Yazdığınız kitabın bir şeye benzeyip benzemediği umurumuzda değil. Biz baskı maliyetinin üstüne bir miktar kar koyalım; o parayı da sizden alalım. Siz de üste para vererek yazar oldum diye sevinin”. Hâlbuki kartvizit bastırmaktan ne farkı var değil mi? Dünyanın en önemli romanı sandığınız eserinizi bütün yayınevleri reddettikten sonra ancak son çare kendini kandırmak olabilir eğer alan razı veren razıysa…

Peki, aynı şeyin bir müzik albümü için de söz konusu olabileceğini düşündünüz mü hiç? Evet böyle bir durum var. İşin kötüsü roman meselesindeki kadar aleni değil; kitabına uydurarak yapıyorlar müzik işinde aynı numarayı. Nasıl mı?

Biliyorsunuz piyasanın o şaşalı günlerinde çoğu zaman elinizde şarkınız bile olmadan çalardınız prodüktörün kapısını. Prodüktörün; sizin “para edeceğinizi” düşünmesi halinde derhal repertuar çalışması yapılır, seçilen şarkılar eser sahiplerinden alınır, stüdyoya girilirdi. Artık ne kadar sürerse… Albümden sonra tanıtımıydı, video klipiydi de dahil olmak üzere tüm bu süreçlerin maliyeti prodüktöre aitti.

MP3 BİR TEK BİZİ Mİ VURDU

Dili geçmiş konuşuyorum ama bu bize özgü bir durum. Çünkü prodüktörlük tüm dünyada hala aynı anlama geliyor. Yani internetten, mp3 paylaşımından tek darbe almış memleket bizmişiz gibi konuşuyoruz ama bir tek bizim sektör bu kadar ağlak bu konuda. Çünkü iş yapış biçimini değiştirme ve gelişmelere ayak uydurma konusunda da bir o kadar hantal. Çok yakın bir geçmişe kadar korsanı sokakta tezgahlarda CD satan kişilerden ibaret sanan ve hala internetle doğru dürüst rekabet edecek projeleri geliştirememiş bir sektör bizim sektör.

Hiç projeleri yok sanmayın; var elbet. Bizim prodüktör şirketlerin değişime ayak uydurmak için buldukları yöntemin hikayesi aynen şöyle…

Önce anahtar teslim olmayan (basılmaya hazır halde olmayan) hiçbir müzik albümüne finansal destek vermeme yoluna gittiler. Arkasından en fazla bir klip parası veririz noktasına geldiler. Şimdilerde sadece çok güvendikleri isimler için klip bütçesi ayırıyorlar.

Yani aslında tüm bu masrafları üstlenerek kendi albümünüzün prodüktörü olmuş oluyorsunuz. Sizin sırf amblemi CD kapağında olsun diye kapısında yattığınız şirketin bir dağıtımcı kadar bile hakkı yok albümünüzün üzerinde. Ama öte yandan kağıt üzerinde o albüme dair çok önemli hakları var. Ve siz o albümü çıkartabilmek için o sözleşmenin altına imzayı basıyorsunuz. Yani sözün kısası prodüktör, prodüktörlük yapmıyor, siz kendi albümünüzün sponsoru oluyorsunuz ama kendi albümünüzün tüm yapımcı haklarını da sebepsiz yere bir başkasına devretmiş oluyorsunuz.

Prodüktörün girdiği tek risk albüm baskı maliyeti diyorduk eskiden. Şimdilerde o riske de girmiyorlar. Elinde anahtar teslim albümüyle giden; klipini bile kendi parasıyla çekmeye razı müzisyenden bir de 3000 lira CD baskı ücreti talep ediyor bazı prodüktörler. Arkadaşım sen ne iş yapıyorsun diye sormazlar mı adama?