14 Kasım 2010 Pazar

Disko Kralı da soyunsun artık!

Malum geçen pazar Zaga Band'le ilgili bir yazı yazdım burda. Şimdi o yazının hafta dönümü...

O yazıyı yazdıktan sonra çok daha iyi idrak ettim ki "yeni" gazetecilik; gazeteci olduğunu unutmayanların işi olacak; orası kesin. Bunu ister seni anlayan düzgün gazete patronlarının yanında yap, ister kendi küçük blog'unda... İnsandan değil doğrudan taraf olduğunda mutlaka karşılığını görüyorsun.

Bu minvalde Twitter'da o yazıyı ( http://takyildiz.blogspot.com/2010/11/zaga-band-neden-gitti.html ) yeniden tweet'leyenlere, Facebook'ta paylaştıkça paylaşanlara, sözlüklerde onlarca giriş yapıp başlık açanlara tek bir nedenle teşekkür ederim: aklımı başıma getirdikleri için... Nerede yazdığının değil, ne yazdığının önemli olduğunu hatırlattıkları için.

Yeni gazetecilik; yazdığı "iş"in içinde olan; dedikodu değil emin olduğunu yazan; sonra da yazdıklarının arkasında durabilen birinin işi olabilir ancak. Genç gazeteci arkadaşlarımın da sadece bunu idrak edebilmesini dilerim. Ne tuhaf ki idrak etmelerini dilediğim şey gazeteciliğin esasıdır.

Şimdi diyeceksiniz ki; sen Okan Bayülgen'in program orkestrasının neden gittiğini yazdın da dünyayı mı kurtardın. Çok "mühim meseleler" üzerine de yazabilirim elbet; yazacağım da. Ama çelişki gibi gözükmesin; ben bunun da mühim bir mesele olduğunu düşünüyorum.

En azından elinde televizyon kılıcı olan; on numara zeki ve yetenekli bir ağabeyimin; vefayla, dostlukla ve hatta samimiyetle ilgili meselesinden söz etmek o kadar önemsiz değildir. Bilakis Okan Bayülgen'le ilgili gecikmiş bir yazıdır benim açımdan.

Örnek biriktirmek için beklemedim. Bekledim çünkü içimden geleceğini biliyordum bir gün. Herkesleri küçümseyerek anti kahraman "olan" TV karakteri Okan Bayülgen'le ilgili "Disko Kralı çıplak" (bu tabir için yazar ve müzik insanı Doğu Yücel'e teşekkür ederim) diyeceğim bir anın geleceğini biliyordum. Başım göğe mi erdi? Yok; aynı baş, aynı gök benim tarafta...

Fazla geyik yapmaya gerek yok; diyeceklerim maddeli biçimde özetli aşağıda...

* Zaga Band'i kişisel olarak hiç tanımam. Kendilerine olan sevgim, saygım müzisyenlikleri ve duruşları nedeniyledir. Yalan olmasın; Murat Çopur'la iki muhabbetimiz var ama hiç bu konuları konuşmadık.

* Zaga Band bu yazı yazılmadan önce bana herhangi bir telkinde bulunmamış, en küçük bir bilgi vermemiştir. Yazdıklarım tamamen kendi gözlemlerimden, duyumlarımdan ibarettir.

*Zaga Band'in gidişi ile ilgili yazdıklarımın tamamen doğru oluşuna zerrece seviniyor değilim. Çünkü sevdiğim bir ağabeyim olarak Okan Bayülgen'in yanlış yaptığını; yiğitliğe bok sürdürmemek için aynen devam ettiğini; içten içe de bu duruma çok üzüldüğünü biliyorum.

* Bu saatten sonra söz konusu ağabeyimin fazlaca şişmiş egosuna pansuman yapmanın bile mümkün olmadığını da gayet iyi biliyorum.

* O yazı bir Zaga Band yazısı mıydı sadece; onu da tekrar düşünmek lazım. Okan Bayülgen birlikte çalıştığı yetenekli insanları bu şekilde kaybetmek yerine o "Gece Kuşu" zamanlarındaki heyecanını, sokak çocukluğunu, nezaketini, vefasını hatırlayarak onu Okan Bayülgen yapan değerlerle bu olgun çağında yeniden barışırsa tadından yenmez bir televizyoncu olarak. Lütfen onun programlarında boy göstermiş ve sonra sessiz sedasız gitmiş insanları (müzisyen, oyuncu, televizyoncu) bir hatırlayın... Onun bugün "toy zamanlarım" dediği döneme ait heyecanı aslında bu sözlük yazarları, tweeter'lar için en mühim değerdir, lütfen unutmasın.

Son sözüm şu: Sevgili Zaga Band sen de bu durumu fırsat olarak gör lütfen. Bir sıkıntı da şu ki; albüm bu kadar önemsediğiniz bir hadise olmasına karşın bu kadar zaman eyvallah dediniz Okan'a...
Televizyon şovu yapan bu adamdan işe müzisyen tarafından bakmasını beklediniz. Frank Zappa'yı, Led Zeppelin'i sevmek falan tamam da; müzisyen tarafında olmak için başka bir kalp lazım.