11 Kasım 2007 Pazar

dergi yaprakları

HÜRRİYET/2007

Türkiye’de müzik dergiciliğinin tarihi çok da eskilere dayanmıyor aslında. Televizyon, magazin ve sosyal hayat boyutlarını işin içine katarak müzikle de haşır neşir olan Ses, Hayat gibi dergileri kategori dışı bırakacak olursak gerçek anlamda müzik dergisi olma çabası gösteren bir Hey Dergisi geliyor aklıma. O zamanın Polis Radyosu’nun, TRT 3’ünün program listelerini yayınlayan Hey; teybimiz elimizde, parmağımız kayıt tuşunun üzerinde kendimize özel karışık kasetler oluşturmak maksadıyla nöbet tutmamıza vesile olmuş bir efsanedir. Haftalık olarak yayınladığı Billboard müzik listeleri, röportajları, sıkı sıkıya takip ettiğimiz haberleri ile sevgilimizden, işimizden, okulumuzdan daha öncelikli bir hal almıştır hayatımızda. Yıllar yılı biriktirilir, evlerden taşınılırken atmaya kıyılamaz; sayfalarını çevirdikçe mis gibi üçüncü hamur kağıt kokusu gelir burnunuza.

Bakın bir de Hey’le aynı dönemlerde yayınlanan Onyedi vardır. Onyedi’nin zihnimizde bıraktığı derin iz; on yedi yaşında olmanın ne kadar önemli olduğuna dairdir. On yedi yaşında olmak büyümek demektir; önemsenmek demektir. Belki Türkiye’ye gelen bir grubun konserine tek başına gidebilmek için evden izin koparabilmektir; on yedi olmak önemlidir.

Gençliğini seksenlerde yaşayan müzik delileri için bir saplantı da Alman gençlik ve müzik dergisi Bravo olmuştur. Tek kelime Almanca bilmiyor oluşumuza karşın gazete bayilerinin önünde dergiyi bekleyişimiz; pırıl pırıl kuşe kağıtlarla tanışmamız; o posterler, çıkartmalar... Benzer yabancı dergilere, hani madem tek kelime anlamıyoruz, en azından kağıdı, çıkartması osu busu sebebiyle de olsa ilgi göstermeyişimizin nedeni neydi bilmiyorum. O zaman internet yok, müzik televizyonu yok; bırakın müzik televizyonunu hayatında bir kez klip seyretmis insan parmakla gösteriliyor... Alman Bravo’sunu alıyor tek kelime anlamadan sayfalarına bakıyoruz; posterini, çıkartmasını yapıştırıyoruz ama okuyabildiğimiz saman kağıtlı emektar dergimiz, bir Hey’imiz var.

Derken seksenlerin sonuna yaklaşırken birileri bu boşluğu fark ediyor. Ve yaşayan efsane Blue Jean Dergisi doğuyor. Kağıt aynı Bravo’nun kağıdı, çıkartmalar, posterler desen aynen. Olan emektar Hey’e oluyor; çok dayanamıyor Hey; afili ve ziyadesiyle Avrupalı aylık rakibine. Kısa sürede havlu atıyor. Bilenler bilir belki ama bugün hala yayınlanmakta olan Hey Girl Dergisi de o yılların efsane Hey’inin bir uzantısıdır. Kendi gitti adı kaldı yadigar.

Uzun yıllar boyunca Blue Jean’e rakip olup pastadan pay almak niyetiyle sahneye çıkan rakipler birer birer tarih sayfalarına karışıyorlar. Yıllar nasıl hızlı akmış; 2007’de 20. yaşını kutlayacak Blue Jean Dergisi. Genç insanların ilgi ve beklentilerinin ne kadar dehşit verici bir hızla değiştiğini bilirsiniz. Internet’i, müzik televizyonu; etkileri ortada. Ve Türkiyeli bir marka olan Blue Jean 20 yıldır hiç geriye düşmeden ayakta.

Ama bir farkla... Artık dişli rakipleri var. Rolling Stone var örneğin. Tasarımıyla ve dünyaya bakışıyla efsane olmuş bir dergi. Bir süredir Türkiye versiyonu yayınlanıyor. Ben otuzlu yaşlarını süren bir müzik delisi olarak beğeniyorum Rolling Stone’u. Velakin kısıtlı kadro ve bütçelerle o uluslararası kaliteyi tutturmak kolay değil. Türkiye koşullarında işleri çok zor.

Sonra Billboard Türkiye var. Dünya müzik endüstrisinin en güçlü markalarından biri. Ama tüketici odaklı olmaktan çok sektör odaklı bir dergi Billboard dünyada. Bugün Türkiye’de yayınlanan versiyonu daha çok bir gençlik dergisi tadında ki; madem öyle bir dergi yapacaktınız neden Türkiyeli yeni bir marka olmayı tercih etmediniz sorusunu getiriyor akla.

Dream Dergi var söz etmeden geçemem. Haysiyetli bir müzik televizyonu olan Dream TV’nin matbu uzantısı. Daha alternatif kulvarda koşan Yuxexes var, Bant var, Basatap var.

Müzik var aslında; internetin hoyratlığına, müzik televizyonlarının güdümlemesine, prodüktörlerin at gözlüğüne inat; müzik var. Ve müzik var olduğu sürece de müzik dergileri olacak.