26 Nisan 2009 Pazar

HER DAİM BAŞKANIM AYÇA


Aylin'in çarşamba günkü performansından gaz alıp cuma günü de Ayça Şen'i dinlemek üzere tuttum Ghetto'nun yolunu. Aslında olayın bu şekilde gelişmesinde Ayça'nın da payı var. Aylin'in konserinde karşılaştık; "albüm lansmanına gelmedin, sonra Babylon yaptık ona gelmedin; bozuluyorum ama" dedi. Normalde haftasonu dışarı çıkmayı tercih etmeyen biri olarak kafamın dağarcığına nasıl girdiyse artık Ayça'nın sitemi, robota bağlayıp direkt gittim. Yanımda da şu hayattaki tek kadim dostum Okan var. Bir yandan da oldskool iki erkek çıkıyoruz falan iyice keyifli hissiyatlar içindeyim.
Ghetto'nun bir sorunu var. Yani o mekan canlı müzik yapılacağı düşünülerek tasarlanmamış. Tavan yüksek , sahnenin yeri yanlış falan. Öte yandan Redd'in o muhteşem akustik audio, video kaydı orda yapıldı ama çok emek vermek, masraf yapmak gerekiyor bence müzisyen olarak tatmin olmak için. Ayça gene olanca güzelliğiyle sahnedeydi. Hep diyorum; Ayça küfür etse paso sıkılmazsınız, sahneye yakışır; sevgili güzel bi kişi. Ama müzisyenin, hele bir de ilk albümünü çıkarmış, müzisyenliği de bilinmeyen bir müzisyenin performansı için riskli bir yer Ghetto.
Sözün özü, ses düzeni çok fenaydı. Ama Ayça yine nezaketi, güzelliği, karizmasıyla işin üstesinden geldi. Konser sonrası çok konuşmak istedim ama, bi anda kayboldu bir daha da bulamadım. Gece gelenlerden sevdiğim selebriti kıvamında Sebati Karakurt (Sebastian Carlos), Janset, Burak (albümün müzikal prodüktörü, MVÖ) onlarla sohbet ettim. Barmene votka kola dedim votka tonik verdi. Ben bunu istememistim dedim, deistiriym dedi. Deistiricek bisiy yok, içtim; barmen bu uyuma saygı duydu.