20 Kasım 2007 Salı

üçnokta1 ile sallandım


Dün iki tane toplantım vardı. Üst üste... Toplam 5 saat sürdü. Yok, sızlanmak için söylemiyorum. Her ikisi de son derece verimli ve daha önemlisi eğlenceli toplantılardı. Bir baktım saat 7 buçuk olmuş. Şimdi öyle bir saat ki, eve dönmeye kalksam; trafik saati. Günlerden pazartesi; hani pek dışarda dingildeme günü değil ama bir yandan da hem keyfim, enerjim yerinde; hem de uzun zamandır Üçnokta1 dinlemeye gitmiyorum Mojo'ya. Blogların tamamını okuyanlar bilir; geçen pazartesi de mesela saha koşulları son derece elverişli olmasına karşın halim olmaması sebebiyle Mojo'ya gitmemiştim. Hani Davide Swarup vardı ya; Hang çalan sokak müzisyeni; onunla tanıştığım gece işte. Ne geveliyorum ki lafı; bugün gidesim var.

Baykuş'tayım. Ben henüz toplantı halindeyken mekana gelen Okan Cezayirli ve onun son işyerinden bir iş arkadaşıyla barda oturmuş geyik yapıyoruz. Okan, kardeşimin arkadaşı olarak daha o çok küçükken tanıdığım, en az da kardeşim kadar sevdiğim; içi dışı bir doğru dürüst bir adam. Kallavi'de bir doğumgünü varmış; herhalde eski iş yerinden birinin doomgünü, arkadaşıyla birlikte oraya gidecekler aslında. Muhabbet edip vakit dolduruyoruz. Bu arada Okan'ın notbukuna virüs girmiş galiba. Okan bu durumdan muzdarip, mekana kim gelse "bilgisayardan anlar mısın" diye sorup, yağmur yemiş kedi yavrusu gibi bakıyor yüzlerine. Ne yaparsanız yapın ama bilgisayarımızı, internetimizi elimizden almayın bizim :=)

Okan'ın arkadaşı Hami de süper bir adam çıktı. O kadar eskiden beri takip ediyormuş ki Blue Jean'i, şaşıyorum. Şubat 87'de ilk sayıyı almış. Ondan öncesi, bizim kuşak için geçerli olduğu üzere bir Hey Dergisi ve kuşe kağıt takıntısından mütevellit Alman Bravo Dergisi hayranlığından ibaret. Tek kelime Almanca bilmezdik ama, Bravo'nun yeni sayısı gelecek diye gazete bayiinin önünde nöbet tuttuğumu bilirim. Zaten Blue Jean'in çıktığı yıllardaki büyük başarısının temeli de bu; Hey'deki bilgiyle, Bravo'daki kaliteyi bir araya getirmesi.

Eleman 35 yaşında ve hala da okuyor Blue Jean'i. Diyor ki "insanlar tuhaf tuhaf bakıyorlar Blue Jean okuyorum diyince; yahu bu adamlar ciddi ciddi müzik yazıyorlar". Blue Jean tarihçisi gibi bir adam. Derginin çıktığı günden bugüne attığı her adımdan haberdar. Hülya Çebi; JC Mc Coy, Eralp Baydar, Süreyya İzgi, bendeniz ve Kutlu Özmakinacı da dahil olmak üzere derginin gelmiş geçmiş tüm yayın yönetmenlerini masaya yatırıyoruz. :))
Deniz Batuk, Ergün Arsal, Çağlayan Kent, Barış Yanargil, Kaan Yanargil, Mana Türker, Kutlu Özmakinacı, Kerem Arsal, Erhan Erpamir, Zeynep Okyay, Tunç Dindaş, Özgür Özgencer, Serkan Eldeleklioğlu, Ayhan Abayhan, Özlem Gürel, Doğu Yücel... İnanın, herkesin ismiyle soyadıyla, yazılarıyla soyunu sopunu sayıyor. Bilmemkaç yılında, falanca sayıda bir yazısı vardı diyor falancanın; inanın ezbere biliyor yazıyı. Bahsettiğim adam benden bir yaş büyük ve şu anda Ogilvy'de art direktör (ki eski Türk filmlerinin rolkepşınlarında "en français" göndermeli "ar direktör" olarak geçer) olarak (bak bu "olarak" yannız kaldı buralarda; sanıyorum bu parantez içi sebebiyle az sonra okuyacağınız "çalışıyor"un da yalnızlığına tanık olacaksınız) çalışıyor.
Şimdi bu adamın Blue Jean'le kurduğu bağı görünce ne kadar doğru bir iş yaptığımızı anlıyorum zamanında. Blue Jean bir efsanedir.

Okanları yolladıktan sonra Bade geliyor; onun arkadaşları var falan. Onlar da Mojo'ya gidicez diyince "tamam" diyorum "... bugün bir Mojo'ya bakiym :))"
Sadece Badeler mi? İki dakika sonra bizim dergi grubu Zeynep'leri teşrif ediyorlar. Tesadüf bu ya onlar da Mojo'ya niyetlenmişler. Baykuş'a bir uğrayalım Tolga'yı da alalım demişler. Hangi Zeynep'ler (mesela buradaki "ler" ayrılır kafanız karışmasın kural böyle; ama "Zeyneplere gidelim bu akşam" diyosanız ayrılmaz, çünkü o zaman ayrı ayrı iki Zeynep'ten bahsetmiyor olursunuz; Zeynepgiller manasında bir ler olur o; aynını Badeler derkenki halime de uygulayabilirsiniz :)) bunlar ("bunlar" nasıl da yalnız...). Bir tanesi bizim Okyay Zeynep, Blue Jean'den. Kendisi daha lise çağındayken "staj yapmak istiyorum Tolga Beyğ" diye gelmiş, geliş o geliş olmuştur hayatımıza. Bulucin'de geçirilen uzun müzik ve muhabbet dolu yıllar... Nası büyüdün sen be Zeynep :) Kendisi hala Blue Jean'in her bi şeyinden sorumlu devlet bakanıdır. İlerde de ayrıca çok güzel işler yapacaktır.

Öbür Zeynop, ayrı bir alem. Zeynep Yaşar. Kendisini, DB'den tatlı sert ayrılmama sebep olan son patron Mehmet Y. Yılmaz, bizim tükkana teşrif ettiğinde zat-ı muhteremin asistanı olarak tanımıştım. Billur gibi bir kızdır. İçi güzeldir, dışı güzeldir. Daha Mehmet Yılmaz'a velkam parti yapıldığı akşam tanışmıştık. Gotik yapan bir grubum var, ben de solistim demişti. O gün başladı arkadaşlığımız. Hoş, demeseydi de başlardı ya...

Mojo'da süper bir kadro oldu yani. Üçnokta1'i de özlemişim.
Melis Daaanişmend (kendisi öyle denmesini istiyor; soyadı Danişmend Beyliği'nden geliyor ve doğru okumayla o a harfi uzun söyleniyor. Bir keresinde, bir otelin barında barmen Melis'e -içkileri oda hesabına yazacak çünkü-, isim sordu, Melis; Melis Daaaanişmend dedi. Adam anlamayınca Danişmend diye düzeltti, çok komikti :) Yok biz Melis'le bi otele gitmedik. Bi basın gezisiydi; biz iki eski müzik yazarı dostuz Melis kardeşimle :) Daha önce de hiç bahsetmemiştim, şimdi içimden geldi; şarkı seçimleri doğru olduğunda dinlemeye doyum olmuyor. Bence Melis bir rock solisti değil. Ama içinde rakınrol olan bir kadın. Bazı şarkılarda bu ikisinin dengesini kuruyor ve sonuç müthiş oluyor. Bi de bu kadar güzel bir kadın var mı yaaa, elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin ...

Barış var sonra dünya tatlısı bir adam. İşini yapan, kafasının her hali güzel; süper tatlı bir kişi. Artık rutin bir solist performansı var Üçnokta1 gecelerinde. Sadece bir şarkı söylüyor; "American Idiot". Dün gece o şarkıyı söylerken bir problemler oldu mikser dolaylarından; öyle komik, öyle samimiydi ki verdiği tepkilerde; güldüm kendi kendime.
Sonracıma Cenk var. Hep severim Cenk'in basını dinlemeyi. Adam rakınrol basçı, hep mest eder beni. O koca adam, genelde sahneden ince ince takılır. Askere gidiyo aralıkta, özliycez; hayırlı tezkereler şimdiden kardeşime...
Haa bi de büyük hayranı olduğum Mehmet Demirdelen...İyi davulcu kimdir? Mesela Phil Collins iyi davulcudur. Saat gibi çalar. Ama ben davulun içinde ruh yoksa bilgisayardan dinlemeyi tercih ederim. Bilgisayar hiç ritim kaçırmaz. Mesele o diil. Mehmet, hem enstrümanına teknik anlamda hakim bir adam hem de o davulu vücuda getiriyor. Ben, o davul çalarken "davulu görüyorum". Bazen öyle bir bakıyorum ki o çalarken; etraftan hipno diycekler diye korkuyorum :) (bilgi parantezi: amiyane bir tabir evet, hipno dedim. Homofobik diilim, Lambda üyesiyim :)))
Selim Demirdelen, abisi Mehmet'in kendisi; şu hayatta en çok sevdiğim, saydığım adamlardan biridir. Bu iki kardeş, mütevazılıklarına rağmen sandığınızdan çok daha fazla adını duyacağınız adamlar önümüzdeki 5 yıl içinde...


Üçnokta1, repertuvara süper cover'lar ekledi son dönemde. Hande Yener'den, Tori Amos'tan, Rihanna'dan, Hepsi'den öyle güzel icralar yapıyorlar ki... Bence yerinde bir dinleyin; çünkü cover böyle birşey olmalıdır. O şarkı, söyleyenin icrasında bambaşka ve çok güzel birşey olur, ohaa dersin...

Üçnokta1 sahnede döktürürken; kankalar da birer birer dökülüyor. Oyunculuktan muzdarip Yunus kardeşim :), Leman'ın en güzel adamlarından Soner Günday ve tabii yanında Yüzbaşı Albırt, Ekhos Purodakşıns'ın iki güzel kızı Bülent ve Burçin; Cenk ve Erdem Beylerin Cenk'isi Malt Cenk Bey, dünya güzelimiz Simten Danışman, Baykuş'umuzun zarifesi Tuğçe Kadıoğlu, yağmurlarla gelen mahzun Özlem Demirtaş, assolist psikopat Engin Süzen ve also starring, kanber abimiz Riko... Ortamımız iyicene şenleniyor.

Malumunuz, Malt ekibiyle Üçnokta1 ekibi davul hariç ortak (Güray'a selamlar). Cenk Bey de hazır ordayken ricalara dayanamayarak sahne alıyor. Kafası hafif güzel. Bir Metallica patlatıyor, "Where ever I May Roam", arkasından da Malt'tan Deprem'i. Deprem'in sözlerinde "üç nokta bir'e bile dayanamadı tepeme yıkıldı" diyor. Bak şu tesadüfe (Melis'e sordumdu, valla tesadüf didiydi)...

Artık sabah oldu. Baktım Bade, Riko'yla sohbet ediyo. Herkes de ufaktan demir aldı. Ben de poke'unu çıkarmadan döneyim. Aaa, Bade'den söz etmişken (ki bugun feysbukta kendisinin wall'una da yazdım); biz bir mekana gittiğimizde beraber olduğumuz arkadaşlarımızın anne ve babası gibi davranıyoruz. Uzaktan böle kuul bi vaziyette kolluyoruz sanki. Bu yükümü paylaştığı için Bade'ye minnettarım. Kendisini çok seviyorum. Bi de tabi o güzel oğlunun elinden tutup merdivenlerden indirdiğim gün geliyor aklıma. Arda Bey nasılsın harbiden bu arada, özledik :)

Büyükparmakkapı Sokak'tan çıkıp İstiklal'i yararak Bekar Sokak'a giriyorum; Baykus'un ışıkları hala yanıyor, gayrı ihtiyari içeri bakıyorum; ahan da bizim Okan, Kallavi'den dönmüş; bilgisayarını açmış takılıyor. Yanında içkisi... Okan içeri girip bisiy demedim ama, iyi misin olm...