30 Kasım 2011 Çarşamba

Aşk ve hayvanlar alemi

Bu yazı; 46 Dergisi'nin Kasım-Aralık 2011 Hayvanlar Sayısı'nda (Animals Edition) yeralan Tak'ıntı adlı köşe yazımın tıpkısıdır.

Sabahın körü… Elinin körü demek istiyorum çalar saate; çalma ulan, biraz daha uyuyacağım. Ben biliyorum ne zaman kalkacağımı. 5 dakika daha işte… Lan bi sus! Zaten terk edildim…

Kedi nerde ki acaba? Alarmı duymaması mümkün değil. Pavlov’un İranlı kedisi… Çünkü bu alarm çaldığında maması, suyu geliyor önüne. Çoktan yanıma gelmiş olmalıydı, tuhaf şey…

Akşam çok mu mama verdim? Karnı tok sırtı pek mi? Nerdesin İran prensesi, nerdesin sevgilim; yemek vakti… Sevgilim? Sevgilim yok ki artık benim…

Kettle’a bastım. Çok su koymuşum, uzun sürdü kaynaması. Nesi var, hasta mı, bir yerde kapalı mı kaldı? Kediyi bulup sonra yeniden depresyona girmem lazım, acelem var.

Kızım nerdesin? Hadi çık ortaya… Uğraştırma beni kargaların kahvaltı saatinde. Yok! Hiçbir yerde yok. Evin içinde kendini kaybettirmek istediğinde kaçtığı tüm sığınaklara baktım, yok. Ses yok, seda yok, miv yok, miyav yok. Büyük bir sessizlik…

Pencereler kapalı. Hasta olsa, ölse evin içinde bulamamam mümkün değil. Sır mı oldun prenses? Sen de beni terk eden o kızın yanına mı gittin?

Ben fark etmeden apartmana mı kaçtın? Bir komşu eve aldı belki… Kapıları çalan benim komşular, benim kızı gören var mı? Görmemişler...

Yahu nerdesin? Bana bozulduysan, bir yanlışım olduysa kusura bakma; bugünlerde kafam karışık biraz. İşler pek iyi gitmiyor. Biliyorsun sevgilim de terk etti beni.

Hem sevinmen lazım senin bunlara… İşsiz kalırsam hep senin yanında olacağım. Beni kız arkadaşımla paylaşmak zorunda da kalmayacaksın, sadece senin olacağım. Mamanı geciktirmeyeceğim. Kakanı, çişini daha sık temizleyeceğim bundan sonra. Her sabah tarayacağım seni. Ama çık artık ortaya, korkmaya başladım. 
İnsan daha çok yalnız kalabilir mi?

Aşıktım ben o kıza… Terk etti gitti beni. En yakın şahidi sensin olanların. Ne suçum vardı benim?

“Öküz geldin öküz gideceksin, kibar ol biraz” dedi. Ne kabalığımı gördün sen söyle. Biraz kilo aldım, “ayı gibi oldun, rejim yap” dedi. Söylesene o kadar şişko muyum ben? Kavga ettik, iş uzamasın diye evden gidecek oldum; arkamdan “köpek gibi döneceksin!” diye bağırdı. Onu güldürmek istedim, şakalar yaptım; “maymunluk yapma bana, hiç havamda değilim” dedi, bozdu fiyakamı. 

Geceleri içim kazındı ekmeğin köşesine peynir koyup yiyecek oldum; “boğazına hakim ol mutfak faresi” diye fırça attı yattığı yerden. Gitarı alıp iki tıngırdattım; “senin karga sesini dinlemek zorunda mıyım, dizi seyrediyorum” dedi, susturdu. Habire vıdı vıdı konuştu, söylediklerini dinlemedim. Sonra hatırlamayınca “balık hafızası var sende, hiçbir şeyi aklında tutamıyorsun” diye çıkıştı. Eski sevgilimin fotoğrafını gördü; “nerden buldun bu at gibi karıyı” diyip kahkahayı bastı. Eve erkek arkadaşlarım gelecek oldu maç seyretmek için “söyle o eşek heriflere ayakkabılarıyla girmesinler, yeni temizlik oldu, böcek gibi ezerim hepinizi” diye uyardı.

Bir tek yatakta… “Hayvansın!” diyordu. Belki de ondan terk etmiyordu beni. Ama o kadar kalbimi kırdı ki sonunda yatakta da kedi gibi oldum, heyecanımı kaybettim. Ve arkasını dönüp çıktı. Kedimle kaldım. İranlı prensesimle…

Şimdi o da gitti. Buhar olup bulutlara karıştı. Bulut olup başka iklimlere bulaştı.

Günler günleri kovaladı. Prenses dönmedi. Bizim şehre yağmurlar yağdı. Ortalık buz kesti. Boğaz Köprüsü’nün pavyon ışıkları yanıp yanıp söndü defalarca. Çöp arabaları, hurdacılar, kalaycılar, eskiciler, hırsızlar geçti mahalleden. Üst katlardan bakkala sepetler sarkıtıldı. Uçaklar geçti şehrin üstünden. 

Adını Jonathan koyduğum sürü lideri martı benim balkonun üstünde çığlık çığlığa konuştu. Senden bir haber getirdi bana. “Dönecek…” dedi, “prenses dönecek biraz daha sabır”.

Bir gün geldin balkon kapısından. Akşam saati babası eve gelmeden minyatür kale maç yapmış; pencereden annesi “yemek hazır” diye bağırdığında kös kös eve dönen bir çocuğun suratıyla döndün evine. 
Biraz su içtin. Sevdim saçlarından. Sevdim, sevdim, sevdim…

Sonra telefon çaldı. Arayan O’ydu. “Çok pişmanım, yeniden deneyebiliriz” dedi.

Sana baktım onay almak için, gözlerinle “hayır” dedin sanki. Hiçbir şey söylemeden telefonu kapattım. Hayvanlar gibi ağladım.