28 Haziran 2008 Cumartesi

SPONSORA MEKTUP

Rock’ı da patlattılar, rahatladılar. Önlerine gelene en ilkel koşullarda albüm yaptılar. Hayatıyla oynadılar o çocukların; ya tutarsa dediler; hayatlarını mahvettiler. Yazık oldu, bakın birçoğu ümidini yitirdi; barlarda başkalarının şarkıları söyleyerek üç kuruş kazanmaya çalışıyorlar hala. Canlı müzik barları ölüyor zaten, medar-ı iftiharımız açık alan festivallerimiz havlu atmak zorunda kalıyor. Sponsorlar çekingen, elleri ceplerine gitmiyor kolay artık; hatalar yaptılar ve mecburen temkinliler.

Bu yıl itibariyle, iki kitlesel açık alan festivalinin iptali sonrasında irili ufaklı ve ağırlıklı olarak Türkçe rock odaklı festivaller var. Sponsor festivalleri, yazlık yerlerdeki çabalar; geleneksel turneler falan bakın artık birkaç istisna dışında tümü aynı isimlerin etrafında dönüyor. Hani Şebnem Ferah’ı, Mor ve Ötesi’ni, Duman’ı, Ceza’yı, Sertab Erener’i ve birkaç ismi daha çıkartın; kime sponsor olacakları muamma.

Bu saydığım isimlerin, o büyük sponsorlukları hak etmediklerinden değil; ancak öte yandan şirketler sponsorluk kararı alırken el yordamıyla hareket ediyorlar; aynı isimler etrafında dönüp duruyorlar, orası da gayet açık.

Bu, sponsorları yönlendirmesi gereken organizatörler için de böyle; onlar da alternatif, iyi işlere destek olmayı risk olarak görüyorlar. Ama öte yandan o riske girmeyenlerin de büyük paralar kazanmasına imkân yok. Direnmeyenlerin kalıcı olmalarına imkân olmadığı gibi… Vizyon meselesi; cesaret meselesi…

Büyük şirketler hedef kitlelerine ulaşmak için müziği kullanıyorlar, evet. Ama verimli biçimde kullandıklarını, hakkını verdiklerini söylemek güç. Birinin konserine sponsor olurken ya da kendi konserleri için isim seçerken; seçtikleri ismin kaç kişi toplayacağını düşünüyorlar önce. Bunda ne tuhaflık var diyeceksiniz. Tuhaflık değil ama yanlış bir hesap var. Çünkü asıl mesele senin seçtiğin isme ne kadar fayda sağlayacağınla ilgili. Çünkü; sen sponsor olarak isimsiz ama yatırım yapılması gereken birini alıp sıfırdan bir noktaya getirdiğinde verdiğin paranın karşılığını alabilirsin ancak. Bu; genç yetenekler yarışması, karaoke yarışması, lagaluga festivali yapmak değil. Büyük isimlere sponsor olmak değil sadece. Müziğe yatırım yapmak böyle bir şey değil. Ve emin olun karşılığını almak da böyle bir şey değil…

Ey büyük patronlar; bir bütçeniz var; markanız, “bizim odağımız müzik” demiş tamam. O para harcanacak evet. Harcıyorsunuz da, biliyorum. Sonra öyle bir raporluyorlar ki, ne yaparsanız yapın harcadığınız paranın karşılığını aldığınıza inanıyorsunuz. Kazın ayağına bakıyorsunuz, sanki bir kuruşunuz boşa gitmemiş; ama öyle değil. Günü kurtarıyorsunuz. Bazen onu bile kurtaramıyorsunuz; gerçek bu…

Küçük bir örnek; zamanında müziğe ilk büyük yatırımı yapan Pepsi’nin o misyondan vazgeçtikten sonra bu hatayı telafi etmek için nasıl çabaladığı ortada. Coca Cola bu bayrağı almışken Rock’n Coke iptali ile bir dönemece geldi, umarım farkındadır ve önlemini alıyordur o da.

Hedef kitlelerine müziği aracı ederek ulaşmak isteyen sponsorlar için müzik çok önemli. Türk popüler müziğinin gelişmesi; güçlenmesi için müzik işinden

ekmek yiyenlerin daha çok kazanması ve o paraların yine müziğe dönmesi için sponsorlar çok önemli. Bu denklemi, o çok kullanılan tabirle sinerji olarak da okuyabilirsiniz, paradoks olarak da.

Türkiye’de bunun gerçek anlamda bir sinerjiye dönüşmesi için sponsorluk kararlarını veren mekanizmaların daha arif, organizatör firmaların daha samimi, müzisyenlerin de daha dirençli olması lazım.

Bizde daha sinerji yok, vizyon yok, kazan-kazan yok; kişisel ilişkiler, ahbap çavuşlar, ya tutarsalar var. Bu yüzden de bir paradoksun içindeyiz. Labirentin içinde para arayan, yanağa para vermek istemediği için birbirini öpen, ezber yapan fareler gibiyiz hala…