31 Ocak 2009 Cumartesi

MÜZİĞİN KRİZİ

Müzik Yorumcuları Meslek Birliği MÜYORBİR’in “Akort” adlı süreli bir yayını var. Derginin son sayısında kapsamlı bir dosya hazırlanmış. Sevcan Çarkçı imzalı dosyada; müzik sektörü açısından “Büyük Krizin 2008 Raporu” açıklanıyor. Gerek dosyanın kapsamı, gerekse içerdiği rakamsal değerler ve karşılaştırmalar ilgimi çekti. Bazı önemli bilgileri sizinle de paylaşmak istiyorum.
Dosyada; MÜYAP (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği) Başkanı Bülent Forta ve piyasanın güçlü yapımcılarından Esen Elektronik, DMC ve Seyhan Müzik’in genel müdürleriyle yapılan röportajlara yer verildiği gibi, sektörün kan kaybını açıkça gözler önüne seren rakamlara ve dijital pazarın gelişimine dair bilgiler de verilmiş.
İşin hacmine baktığımızda 2007’de alınan bandrol sayısı 20 milyonken bu rakam 2008’de 15 milyon seviyesine gerilemiş. Bu rakamın 2004’te 44 milyon olduğunu ve o yıldan beri kademeli olarak düştüğünü de belirtmek lazım.
En yüksek satış rakamlarına ulaşılan 2004 Yılı’nda yaklaşık 15 milyon CD, 29 milyon da kaset için bandrol talep edilmiş. 2007’ye geldiğimizde CD için talep edilen yaklaşık 15 milyon bandrol adetinde bir değişiklik olmazken kaset için sadece 4,5 milyon bandrol verilmiş.
Evet kasetin format olarak hızla yok olduğunu biliyoruz. Peki 4 yıl önce kaset satın alan 24,5 milyon insan nereye gitti? Belki bir bölümü CD satın almaya başladılar. 2004’te CD satın alanların da bir bölümü müziğe para vermekten vazgeçip illegal yolları seçtiler ya da iyimser bir bakışla dijital olarak satın aldılar diyelim. Nasıl bir matematik kurarsak kuralım; 2008’i geride bıraktığımız şu günlerde sektörün 4 yıl içindeki kaybı %60’ları geçmiş durumda.
Dijital alandaki gelişmeler de bir hayli ilginç. ADSL aboneliği sayısının artışıyla birlikte bandrol sayısı düşmeye başlıyor. Örneğin 44 milyon bandrol verilen 2004’te ADSL abone sayısı 450 bin civarındayken, 15 milyon bandrol verilen 2008 yılında ADSL abone sayısı yaklaşık 5,5 milyon olarak öngörülüyor.
Türkiye’de dijital pazarda yaşanan gelişmeler umut verici ancak kaybın yarattığı boşluğu henüz dolduramıyor. 2008’in bu anlamda başarılı bir yıl olduğunu söylüyor MÜYAP Başkanı Bülent Forta. Hem TTNET müzik havuzunun yarattığı gelir, hem de Turkcell, Avea, Vodafone ve Power Club’la yapılan uygulamalar sektöre taze kan getirdi elbet. Ancak dijital satışlar Türkiye’de tüm satışın %20’si seviyesinde olmasına karşın fiziki satış çok düştüğü için sektörün karnının doymasına henüz yetmiyor. Aslında internet üzerinden illegal müzik paylaşımının aldığı pay çok büyük. TTnet verilerine göre Türkiye’deki iki büyük dosya paylaşım sitesinin yarattığı trafik, bir günlük internet trafiğinin %85’ini oluşturuyor. Varın gerisini siz düşünün.
MÜYAP, bu tip illegal paylaşım siteleriyle mücadele etmek için var gücüyle çalışıyor uzun zamandır. Aslına bakarsanız, teknoloji kimin bu sitelerde dosya paylaştığının tespit edilmesine olanak tanıyor bugün. IP (Internet Protokol) numaraları üzerinden isim ve adres bilgilerine ulaşmak çok kolay. Ancak; yasalar bu mücadelenin daha hızlı ve etkin biçimde yapılmasını kolaylaştıracak kadar yeterli değil henüz.
Bülent Forta; “yapımcı şirketler dijital gelişmeleri hızla kavramalı” diyor. Sanatçısına konser desteği vermesi ve büyük markaları cezp edecek organizasyonlar tasarlayarak; hem kendine hem de sanatçısına gelir yaratacak bir yapıya dönüşmesi gerektiğini vurguluyor şirketlerin. Esen Elektronik’ten Oktay Bakırcıoğlu’na göre besteciler ve yorumcular da taşın altına elini sokmalı. Örneğin, besteciler ön kullanım adı altında aldıkları paraları unutmalı. Sanatçılar, okuma parası ya da avans istemekten vazgeçmeli. “Yapımcıların konserden pay alması şart ama satışlardan da sanatçıya yeniden pay ödemek koşuluyla” diyor Bakırcıoğlu. Seyhan Müzik’ten Bülent Seyhan, dağıtım noktalarının sayısının dramatik biçimde azalmasının önemine dikkat çekiyor. DMC’den Samsun Demir ise meslek birliklerinin aralarındaki sorunları en aza indirgemesinin bir çıkış noktası olacağına inanıyor.
Önümüzde uzun bir yol var. Eğer değişim ve dönüşüm konusunda esneklik gösterir, ortak çıkarlar etrafında bir araya gelebilirsek bizim müzik sektörü için hala umut var.

26 Ocak 2009 Pazartesi

GAZETECİDEN BLOGGER OLUR MU?

TRENDOMETRE'DE YAPRAK ARAS ŞAHİNBAŞ DER Kİ...

"Benim gibi 'on-off' takılan meslektaşlarımın sayısı artıyor. Oray Eğin kentfisiltilari.blogspot.com, Tuluhan Tekelioğlu'nun tuluhantekelioglu.blogspot.com ve Tolga Akyıldız'ın takyildiz.blogspot.com adresindeki blogları aklıma ilk gelenler..."
DEVAMI İÇİN...


http://www.trendometre.com/2009/01/25/gazeteciden-iyi-blogger-olur/

ROCK ALEMİNDEN

Bazı albümler var, söz etmeden geçerseniz vicdan azabı oluyor size. İki albüm var çok beğendiğim. Öncelikle Öztürk’ün kendi adını taşıyan albümü…
Aslına bakarsanız epey oldu albüm çıkalı. 2008’in en iyi işlerinden biriydi bana göre rock kategorisinde. İkincisi de Öztürk’e göre daha yeni ama; dikkatinizden kesinlikle kaçmamasını önereceğim Erdem Yener’in “Kirli” adlı albümü. Şimdi ikinci klibini “Hayvan” adlı parçasına çekti.
Geçen gün bir magazin programında Alişan’ı izledim. “Albümüm 100 bini buldu çok şükür” diyordu. Artık hangi kategoride olursa olsun herhangi bir albüm o kadar satıyor mu emin değilim. Alişan’ın yalancısıyım. Ama Öztürk ve Erdem Yener’i o kadar satmayacak olsalar da şiddetle tavsiye ederim.
Son dönem albümlerden Umut Kaya’nın kendi adını taşıyan albümünü de çok beğendim. Emre Aydın ile Duman arası bir yerde duran Umut’un kısa sürede fark edileceğine inanıyorum.
Kısa sürede büyük çıkış yakalayan Yasemin Mori’nin konserleri devam ediyor. Yasemin’in henüz sahnede izleme fırsatı bulamadıysanız önümüzdeki Perşembe İstanbul Ghetto’da sahne alacak. Sahnesi geçen her gün daha iyi oluyor Yasemin’in. Bu arada Hayko Cepkin’in geçtiğimiz Salı gerçekleştirdiği akustik senfonik performans da hala konuşuluyor. Hayko, çok damar nakarat melodileri yazabilen bir adam. Şarkılardan sert gitar partisyonlarını, brutal vokalleri çıkartınca bambaşka şarkılar çıkıyor ortaya. Bakalım bu akustik meselesini nereye kadar götürecek Hayko.

AYÇA ŞEN BAŞKAN


Hiç tereddüt etmeden diyebilirim ki Ayça Şen hayatımda tanıdığım en enteresan en eğlenceli kadınlardan biridir. Doksanların başında kısa bir süre parçası olduğum Genç Radyo günlerinde tanıştığım Ayça, o gün bugündür Ayça Şen mayasına aykırı düşmeden bir sürü güzel iş çıkarttı ortaya. Radyoculuğu zaten tartışma götürmez; Türk radyoculuk tarihinin en eğlenceli karakterlerinden birisi kendisi. Gerek Sebastian Carlos’lu muhabbetleri, gerek dozajı kaçırmadan bizi yerlere yatıran telefon işletmeleri; internet ortamında hala birer efsane.
Bir kitabı var sonra Ayça’nın; “Saatçi Bayırı”. Bir solukta okumuştum. O kendine has üslubu ve Türkçe zekasıyla iyi bir kalem olduğunu da göstermişti.
Şimdi bir albüm meselesi var. Adı “Astronot”. Mor ve Ötesi’nin şirketi Rakun Müzik etiketiyle, yine Mor ve Ötesi’nin bas gitaristi Burak Güven’in prodüktörlüğünde ilk albümünü çıkardı Ayça Şen. Mor ve Ötesi’nin “Başıbozuk” albümündeki remix’lerinden, Vega’nın “Hafif Müzik” albümündeki düzenlemelerinden ve Teoman remix’lerinden tanıdığımız Serkan Hökenek de düzenleme ve kayıtlarda katkıda bulunuyor albüme.
Ayça’nın bir şarkıcılık geçmişi var aslında, pek az kişi bilir. Ancak öte yandan uzun zamandır da şarkı söylemiyor. Çok güzel bir ses rengi var Ayça’nın. Ama o ses rengi fena halde Aylin Aslım’ın ses rengi ile benzeşiyor. Ayça’nın uzun süredir şarkı söylemiyor oluşu ve bu arada kendi vokal üslubunu geliştirme şansı olamayışı bu doğal benzerlikle birleşince; bazı şarkılarda (bilmiyor olsanız) Aylin Aslım söylüyor diye iddiaya girilebilecek kadar ikna edici bir durum oluşturuyor. Bunda; şarkı sözlerindeki “hikaye anlatıcı” üslubun ve düzenlemelerin de payı var elbet ama iş yine de Ayça da bitiyor, bitecek bence bundan sonraki albümlerde.
Albümün sound’u ve kaydı hakkında söyleyecek çok bir şey yok. Ayça’ya da çok yakışan bir pop-rock sound’u yakalamışlar. Kolay dinleniyor. Hele “Son”, “Kalpsizsin”, “Aptal Gibi”, “Dönme Dolap”, “Erkek Sindrella” gibi nakaratı güçlü parçalarda tadından yenmiyor.
Hemen tüm şarkı sözlerinde imzası olan Ayça Şen etkili, zeki, yer yer komik. Ancak zaman zaman o sözlerin şarkılardan taştığına tanık oluyoruz. Ben kişisel olarak Ayça’nın “ciddi” bir şeyler yazmak için kendini bir miktar kastığını düşünüyorum. Evet, bir anne artık; otuzlarının sonunda ama Ayça kendini bırakmış olsa çok daha basit ama bir o kadar çarpıcı sözler çıkacağına eminim kendisinden. Belirli satırlarda bunun işaretlerini çok net alıyorsunuz.
Sözün özü, kaydadeğer bir ilk albüm Astronot. Her ilk albüm için geçerli olduğu üzere kimi eksikleri var. Ancak her ilk albümde hissedemediğimiz bir potansiyeli de var müzisyen Ayça’nın. Yeter ki bu işi biraz ciddiye alsın, devamını getirsin; bol bol sahneye çıksın, şarkı söylesin, şarkı yazsın. Çıksın; her zaman yaptığı gibi hem kendiyle, hem bizle makarasını da yapsın. Ama bu müzik işini ciddiye alsın…