15 Nisan 2015 Çarşamba

BLUR, HONG KONG'TAN BİLDİRİYOR

Bu yazım; Milliyet Sanat Dergisi Nisan 2015 sayısında yayımlanmıştır.

Oasis’in katkıları yok değil ama bana sorarsanız İngiliz popunun mucidi kesinlikle Blur’dur. “Hoppala; bu pop olma durumu da nerden çıktı, bu saydığın isimler basbayağı rock’çıdır” dediğinizi duyar gibiyim ve hemen kısa bir açıklama yapayım:
Rock müziğin anavatanı İngiltere olduğundan oralarda popçu- rockçı gibi ayrımlara gerek duymuyorlar bizdeki gibi. Pop olan rock; rock olan pop diğer bir deyişle.
Blur’un çıkışında yaptığı müzik Beatles sound’una çok benzemediğinden böyle bir ayrım yapılıyor da denilebilir belki…
İşte o sözünü ettiğimiz çıkış yılları 90’ların ilk yarısına tekabül ediyor. Damon Albarn, Graham Coxon, Alex James ve Dave Rowntree’den kurulu grubumuz Blur; 1991’de ilk stüdyo albümleri “Leisure”ı çıkartıyorlar. Bana ve otoritelere göre bu albüm Blur diskografisinin başyapıtı değil.
Ancak ondan sonra öyle 3 albüm geliyor ki… “Modern Life Is Rubbish”, “Parklife” ve “The Great Escape” o dönem İngiliz müziğinde devrim niteliği taşıyan işler olarak hafızalara kazınıyor. Piyasayı da kasıp kavuruyorlar zaten. O döneme damgasını vuran Blur-Oasis çekişmesi, zaman zaman listelerde geriye düşmeleri bile Blur’un başarısını gölgelemiyor bana göre.
1997 tarihli “Blur” albümleri; indie rock havalarında farklı bir telden çalıyor. Bunu 2 nedenle yapmış olabilirler diye düşünüyor insan… Arayış içinde olmanın ötesinde; ya kendilerinden çok sıkılıyorlar ya da İngiltere dışında da tanınmak niyetindeler… İkincisi doğru çıkıyor. Ve Amerika’nın da sevilen rock gruplarından biri oluyor Blur…
Sonrasında da arayışa devam… Elektronik, gospel, hiphop; girip çıkmadıkları müzik dehlizi kalmıyor. İtiraf etmek gerekirse çok iyi müzisyenler olduklarından çok iyi albümler yapıyorlar her seferinde.
“13” albümünden sonra yaptıkları “Think Thank” albümünün kayıtları sırasında grubun beyin adamlarından Graham Coxon ayrılınca işin tadı epeyce kaçıyor. 2003’te bir turne yapıyorlar ve grup dağılma kararı alıyor. Grup elemanları farklı projelere girişiyorlar. 2009’da bir araya gelip yaptıkları tek bir turne var ama hepsi o kadar.
Ancak hikaye burada bitmiş gibi görünse de kazın ayağı öyle değil…

12 YIL SONRA YENİDEN
Grubun 27 Nisan’da yayınlanacağı açıkladığı  “The Magic Whip” adlı yeni albümle ilgili bildiklerimize bakalım…
·         Blur’un 8. stüdyo albümü.
·         Son stüdyo albümlerinden beri 12 yıl geçtiğinden çok önemsenecek bir çalışma.
·         Gruptan daha önce ayrılan eleman Graham Coxon’un da gruba dönüş albümü.
·         Albümü son turneleri sırasında Hong Kong sokaklarında takılırken 2013’te Avon Stüdyolarında kaydetmeye başladılar orada.
·         Albümün Hong Kong’tan çok etkilendiğini bizzat söylüyor Damon Albarn. “Bu nedenle tamamen kentli bir albümdür” diye de ekliyor.
·         Albümün ilk videosu “Go Out”u Şubat ayında yüklediler Youtube’a.
·         Albüm kapağı Çince geleneksel yazı karakterlerinden oluşuyor.
·         Albümün prodüktörü Stephen Street.
·         27 Nisan’a kadar Amazon ve iTunes’dan albüm için ön sipariş vermemiz mümkün.
·         Geçen ay Londra’da küçük bir barda “secret show” yaparak bütün albümü çaldılar. Yani bütün şarkıları dinlemiş çok şanslı bir azınlık mevcut oralarda.

“THE MAGIC WHIP”IN ŞARKILARI
  1. "Lonesome Street"
  2. "New World Towers"
  3. "Go Out"
  4. "Ice Cream Man"
  5. "Thought I Was a Spaceman"
  6. "I Broadcast"
  7. "My Terracotta Heart"
  8. "There Are Too Many of Us"
  9. "Ghost Ship"
  10. "Pyongyang"
  11. "Ong Ong"
  12. "Mirrorball"

BLUR OASIS MUHAREBELERİ
Rock tarihinin unutulmaz kavgaları arasında üst sıralarda yer alan bu olay görünüşte rekabetten beslenen İngiliz popuna yaramış gibi görünse de (en azından endüstriyel anlamda) Oasis’e kazandırıp Blur’e kaybettirdi.
Bana göre müzikal anlamda Blur’den çok daha zayıf bir grup olan Oasis; İngiliz bulvar basınının da “gaz”ıyla bu kavgayı bilinçli olarak körükledi (Nitekim ilerleyen zamanlarda başka İngiliz gruplarıyla da kavga çıkarmış olması Oasis’in kariyer dinamosu hakkında yeterince fikir veriyor).
Blur tarafındaysa iki temel sıkıntıya neden oldu bu çekişme. Birincisi müzik dehası olan Damon Albarn gibi bir adamın müziği ikinci plana atıp Oasis elemanlarıyla ego dalaşına girmesine… İkincisi ise Blur’un bir diğer müzik dehası elemanı Graham Coxon’un, gruptan fena halde soğumasına…
Peki bu kavganın Blur kariyerine hiçbir faydası olmadı mı? Çok da “müzikal”liği kalmamış bu rekabetten sıkıldı Blur.
“Kavga”, onları liste başarısı açısından çoğunlukla Oasis’in gerisine düşürse bile kariyerlerinin zirvesindeydiler. Yani, Oasis “bela”sının da ötesinde bu başarı yetmiyordu zaten.  Aralarındaki bağ ve iletişim kopma noktasına gelmiş, grup Graham Coxon’ın deyimiyle “Bir adamın egosu yüzünden dünyayı dolaşmaya” başlamıştı (Rekabet hırsıyla yapılan turnelerden söz ediyor). O egonun sahibi adam, Damon’dı işte.
Coxon yeni bir şey peşindeydi. Başka türlü bir yenilikti aradığı. Müziğe dair, huzurlu…
Basçı Alex James olanlara ilgisizdi. Zaten grubun en “serseri” takılan elemanı her zaman Alex olmuştu.
Baterist Dave Rowntree kara kara bu işin sonunun nereye varacağını düşünmekle meşguldü. İlgisi fena dağılmış müzikten ziyade memleket meselelerine odaklanmıştı.
Hiç fark etmez…
Bu çekişme; Blur elemanlarını birbirlerinden uzaklaştırdı belki ama kopmalarına yetmedi. Solo işler yaparlarken ya da Blur olarak yaptıkları hep “müzik”e yaradı.