Bu yazım; Milliyet Sanat Dergisi Nisan 2015 sayısında yayımlanmıştır.
Oasis’in
katkıları yok değil ama bana sorarsanız İngiliz popunun mucidi kesinlikle
Blur’dur. “Hoppala; bu pop olma durumu da nerden çıktı, bu saydığın isimler
basbayağı rock’çıdır” dediğinizi duyar gibiyim ve hemen kısa bir açıklama
yapayım:
Rock müziğin
anavatanı İngiltere olduğundan oralarda popçu- rockçı gibi ayrımlara gerek
duymuyorlar bizdeki gibi. Pop olan rock; rock olan pop diğer bir deyişle.
Blur’un
çıkışında yaptığı müzik Beatles sound’una çok benzemediğinden böyle bir ayrım
yapılıyor da denilebilir belki…
İşte o sözünü
ettiğimiz çıkış yılları 90’ların ilk yarısına tekabül ediyor. Damon Albarn,
Graham Coxon, Alex James ve Dave Rowntree’den kurulu grubumuz Blur; 1991’de ilk
stüdyo albümleri “Leisure”ı çıkartıyorlar. Bana ve otoritelere göre bu albüm
Blur diskografisinin başyapıtı değil.
Ancak ondan
sonra öyle 3 albüm geliyor ki… “Modern Life Is Rubbish”, “Parklife” ve “The
Great Escape” o dönem İngiliz müziğinde devrim niteliği taşıyan işler olarak
hafızalara kazınıyor. Piyasayı da kasıp kavuruyorlar zaten. O döneme damgasını
vuran Blur-Oasis çekişmesi, zaman zaman listelerde geriye düşmeleri bile
Blur’un başarısını gölgelemiyor bana göre.
1997 tarihli
“Blur” albümleri; indie rock havalarında farklı bir telden çalıyor. Bunu 2
nedenle yapmış olabilirler diye düşünüyor insan… Arayış içinde olmanın
ötesinde; ya kendilerinden çok sıkılıyorlar ya da İngiltere dışında da tanınmak
niyetindeler… İkincisi doğru çıkıyor. Ve Amerika’nın da sevilen rock
gruplarından biri oluyor Blur…
Sonrasında da
arayışa devam… Elektronik, gospel, hiphop; girip çıkmadıkları müzik dehlizi
kalmıyor. İtiraf etmek gerekirse çok iyi müzisyenler olduklarından çok iyi
albümler yapıyorlar her seferinde.
“13”
albümünden sonra yaptıkları “Think Thank” albümünün kayıtları sırasında grubun
beyin adamlarından Graham Coxon ayrılınca işin tadı epeyce kaçıyor. 2003’te bir
turne yapıyorlar ve grup dağılma kararı alıyor. Grup elemanları farklı
projelere girişiyorlar. 2009’da bir araya gelip yaptıkları tek bir turne var
ama hepsi o kadar.
Ancak hikaye
burada bitmiş gibi görünse de kazın ayağı öyle değil…
12 YIL SONRA YENİDEN
Grubun 27
Nisan’da yayınlanacağı açıkladığı “The
Magic Whip” adlı yeni albümle ilgili bildiklerimize bakalım…
·
Blur’un
8. stüdyo albümü.
·
Son
stüdyo albümlerinden beri 12 yıl geçtiğinden çok önemsenecek bir çalışma.
·
Gruptan
daha önce ayrılan eleman Graham Coxon’un da gruba dönüş albümü.
·
Albümü
son turneleri sırasında Hong Kong sokaklarında takılırken 2013’te Avon
Stüdyolarında kaydetmeye başladılar orada.
·
Albümün
Hong Kong’tan çok etkilendiğini bizzat söylüyor Damon Albarn. “Bu nedenle
tamamen kentli bir albümdür” diye de ekliyor.
·
Albümün
ilk videosu “Go Out”u Şubat ayında yüklediler Youtube’a.
·
Albüm
kapağı Çince geleneksel yazı karakterlerinden oluşuyor.
·
Albümün
prodüktörü Stephen Street.
·
27
Nisan’a kadar Amazon ve iTunes’dan albüm için ön sipariş vermemiz mümkün.
·
Geçen
ay Londra’da küçük bir barda “secret show” yaparak bütün albümü çaldılar. Yani
bütün şarkıları dinlemiş çok şanslı bir azınlık mevcut oralarda.
“THE MAGIC WHIP”IN ŞARKILARI
- "Lonesome Street"
- "New World Towers"
- "Go Out"
- "Ice Cream Man"
- "Thought I Was a
Spaceman"
- "I Broadcast"
- "My Terracotta Heart"
- "There Are Too Many of
Us"
- "Ghost Ship"
- "Pyongyang"
- "Ong Ong"
- "Mirrorball"
BLUR OASIS MUHAREBELERİ
Rock tarihinin
unutulmaz kavgaları arasında üst sıralarda yer alan bu olay görünüşte
rekabetten beslenen İngiliz popuna yaramış gibi görünse de (en azından
endüstriyel anlamda) Oasis’e kazandırıp Blur’e kaybettirdi.
Bana göre
müzikal anlamda Blur’den çok daha zayıf bir grup olan Oasis; İngiliz bulvar
basınının da “gaz”ıyla bu kavgayı bilinçli olarak körükledi (Nitekim ilerleyen
zamanlarda başka İngiliz gruplarıyla da kavga çıkarmış olması Oasis’in kariyer
dinamosu hakkında yeterince fikir veriyor).
Blur tarafındaysa
iki temel sıkıntıya neden oldu bu çekişme. Birincisi müzik dehası olan Damon
Albarn gibi bir adamın müziği ikinci plana atıp Oasis elemanlarıyla ego
dalaşına girmesine… İkincisi ise Blur’un bir diğer müzik dehası elemanı Graham
Coxon’un, gruptan fena halde soğumasına…
Peki bu
kavganın Blur kariyerine hiçbir faydası olmadı mı? Çok da “müzikal”liği
kalmamış bu rekabetten sıkıldı Blur.
“Kavga”,
onları liste başarısı açısından çoğunlukla Oasis’in gerisine düşürse bile
kariyerlerinin zirvesindeydiler. Yani, Oasis “bela”sının da ötesinde bu başarı
yetmiyordu zaten. Aralarındaki bağ ve iletişim kopma noktasına gelmiş,
grup Graham Coxon’ın deyimiyle “Bir adamın egosu yüzünden dünyayı dolaşmaya”
başlamıştı (Rekabet hırsıyla yapılan turnelerden söz ediyor). O egonun sahibi
adam, Damon’dı işte.
Coxon yeni bir
şey peşindeydi. Başka türlü bir yenilikti aradığı. Müziğe dair, huzurlu…
Basçı Alex
James olanlara ilgisizdi. Zaten grubun en “serseri” takılan elemanı her zaman
Alex olmuştu.
Baterist Dave
Rowntree kara kara bu işin sonunun nereye varacağını düşünmekle meşguldü.
İlgisi fena dağılmış müzikten ziyade memleket meselelerine odaklanmıştı.
Hiç fark
etmez…
Bu çekişme;
Blur elemanlarını birbirlerinden uzaklaştırdı belki ama kopmalarına yetmedi.
Solo işler yaparlarken ya da Blur olarak yaptıkları hep “müzik”e yaradı.